Bu yazımda sizlere acı dolu, dram dolu bir öyküden bahsedeceğim. Başlıktan da anladığınız üzere katlanılan bir durum var ortada. Akılsız başın cezasını midenin çektiği tuhaf bir öykü bu aynı zamanda. Her neyse, şimdi sizlere daha fazla laga luga yapmıyor, okuyup ibret almanız için cümleleri parmaklarımın ucundan salıyorum.
Sıcak bir ağustos günüydü. her zamanki gibi geç uyanmıştım. O günlerde dershane yeni başlamıştı ve başladığı gün ben "bu sene çok çalışacağım" diye kendime söz vermiştim. Fakat bu sözü henüz uygulamaya koymamış, geceleri internette film, dizi izleme alışkanlığımı yenememiştim. Yani tamamen bu nedenle geç kalkmıştım.
Babam çok uyumamızı istemez ve her baba gibi çocuklarının ders çalışmasını ister. Dolayısıyla bir önceki paragraftaki durum, neden sonuç olarak babamı karşıma almama yetiyordu. O güne kadarki on yıllık eğitim hayatım boyunca da pek memnun edememişimdir zaten babamı. Babam o sabah rahatsızlığını dile getirdi ve ufak bir tartışma oldu, ben de sinirlenip çıkıp gittim. Zaten daha önceden o gün için arkadaşımla sözleşmiştim. Sadece biraz daha öne almam gerekti buluşmayı.
Asansöre bindim, saate baktım. 14 sularındaydı. Normalde akşam ezanından önce evden çıkmayan bir allahsız olduğumdan bu benim için rahatsız edici bir durumdu. Kulaklığımı taktım, yürümeye başladım.
Ufak tren yolculuğundan sonra indim. Suadiyeden caddebostana yürüdüm. Güneş tepedeydi, buluştuğumuz an gölge bir yere sığınırız diye düşünüyordum. Ama buluşunca hay anasını! dedim içimden. Çünkü arkadaşım, "yürüyelim, ayaklarımı denize sokacağım" gibi yersiz isteklerde bulunuyordu. "Hay sikicem bugün başıma geleni, kızım salak mısın akşam içicez, güneşin altında ne işimiz var, ölürsün" gibi vazgeçirme çabalarında bulunduysam da isteğinden vazgeçiremedim. O başına gelecek talihsiz durumdan bihaber inatçı tavırlarını sergiliyor, ben gecenin sonunu görüp içten içe bize acıyordum.
sıcak olmak. kurak olmak.