Sonra söz arasında birden ciddileşiyorsun diyorlar. Ben hep birden ciddileşirim. Çünkü sürekli ciddi olursam hiç anlaşılmam. Ne diyor be bu derler. Poz kesiyor derler. Susarım.
Susmayayım, konuşayım, konuştukça susayayım isterim. Konuşmak için içmek değil de konuştuğum için içmek isterim.
Hayatım birçok sürece gem vurmakla geçiyor. Beni ben yapan (hangi ben?) bir şey bu. Ve bu, şimdiye dek değindiğim gibi kelimelerin ağızdan çıkışına engel olmak değil yalnızca. Esasen düşünme eylemine gem vurmak. Örneğin bir rüyadan kimseye bahsetmemekten öte; gece yatakta tedirginlikle uzanmış, o rüyayı görmeye çekinir olmak gibi.
Alkol bu konuda yardımcı sağolsun. (allah başımızdan eksik etmesin) .Çenemin bağını çözmese de (şüphesiz çözdüğü daha çok olur) zihnimin bağını çözer. Öyle zamanlarda yazarım. Bir de uykuluyken yazarım (pek sevmesem de sanırım böylece sürrealistlerin dediğine geliyorum). Yazdıklarım için el emeği göz nuru diyemem. Göz ucuyla bakıp, el ucuyla yazarım. Bilmem neyi kime anlatmak isterim.
Bilmem çünkü yazdıklarım defter aralarında kalır (yazık. fakat yazdıklarımla aynı kaderi paylaşmam anlamlı. onlar da benim gibi çoğunlukla muhatapsız). Kimse ile paylaşmam. Yahut on yazar bir paylaşırım (şimdiki gibi). Bunun nedeni de karmaşık. Şöyle ki; yazı yazmayı ve bu bağlamdaki her şeyi, mürekkep kokusundan daktilo şakırtısına, klavye tıkırtısına kadar severim. Cümleleri, kelimeleri ve onları kullanmanın matematiğini severim. Bunun yanı sıra yazmanın getirdiği gururu, başarmışlık duygusunu severim. (severim de severim... ben de yalnız tekrirden mi anlıyorum nedir?) İşte bu tür bir sevgiyi düşününce yazdıklarımı paylaşmamam karmaşık. Fakat bunları kendime saklarsam eğer; defter, blog köşelerinde kalan ürünün insanlarca beğenilmeme, kabul görmeme olanağı yok. Sevgimin incinmesi, hevesimin kırılması da söz konusu değil.Bu da kendimi eylediğim yazma işinde devamlılığımı sağlıyor. En nihayetinde yazdıklarımın estetik zevk sahibi "birilerince" (kim onlar?) kabül görme olanağı hep var.
Kendimce kabül görme bahsini hiç açmayayım en iyisi. Dediğim gibi bir şeyler yazmanın bile bir matematiği var. Ben bu işin matematiğini seviyorum. Ne demiş Machbeth: "I'll fight till from my bones my flesh be hacked.", abaküsümü getirin!
Bilmem çünkü yazdıklarım defter aralarında kalır (yazık. fakat yazdıklarımla aynı kaderi paylaşmam anlamlı. onlar da benim gibi çoğunlukla muhatapsız). Kimse ile paylaşmam. Yahut on yazar bir paylaşırım (şimdiki gibi). Bunun nedeni de karmaşık. Şöyle ki; yazı yazmayı ve bu bağlamdaki her şeyi, mürekkep kokusundan daktilo şakırtısına, klavye tıkırtısına kadar severim. Cümleleri, kelimeleri ve onları kullanmanın matematiğini severim. Bunun yanı sıra yazmanın getirdiği gururu, başarmışlık duygusunu severim. (severim de severim... ben de yalnız tekrirden mi anlıyorum nedir?) İşte bu tür bir sevgiyi düşününce yazdıklarımı paylaşmamam karmaşık. Fakat bunları kendime saklarsam eğer; defter, blog köşelerinde kalan ürünün insanlarca beğenilmeme, kabul görmeme olanağı yok. Sevgimin incinmesi, hevesimin kırılması da söz konusu değil.Bu da kendimi eylediğim yazma işinde devamlılığımı sağlıyor. En nihayetinde yazdıklarımın estetik zevk sahibi "birilerince" (kim onlar?) kabül görme olanağı hep var.
Kendimce kabül görme bahsini hiç açmayayım en iyisi. Dediğim gibi bir şeyler yazmanın bile bir matematiği var. Ben bu işin matematiğini seviyorum. Ne demiş Machbeth: "I'll fight till from my bones my flesh be hacked.", abaküsümü getirin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder