8 Mayıs 2021 Cumartesi

Ufak Bir İş

Bu şehri çok iyi bilmesine rağmen yine bir punduna getirmiş, işlerini erkenden bitirmiş ve şöyle bir Beyoğlu'na uzanayım demiş, amaçsızca, hesapsızca yürüyor. Ona sorarsanız bir amacı vardır elbet. Size bu kentin bilinmezlerinden, bitmez gizemlerinden bahsedip, kendini de keşif yolunda bir Kolomb gibi betimleyerek durumu romantize edecek, sonra boş bulunduğunuz bir anda mutlaka kandıracaktır sizi. Sakın aldanmayın ona. Çünkü dediğim gibi, bu kenti aslında çok iyi bilir o. İlginç sokak adlarını, hangi apartman hangi cepheden estetik görünür, hangi çıkmazında külhanbeylerine rastlanmadan huzurla içilir, hangi semtinde tekinsiz dehlizler bulunur, sonra gerilim ve meydan okuma duygusu azar azar kusularak o dehlizlerden aydınlık caddelere hangi kestirmelerden çıkılır, bilir. Hatta geceleyin ay ışığı en iyi nereden seyredilir, hangi bahçenin çiçekleri bir sevgiliye layıktır, insan gözleri dolduğunda hangi tenhaya saklanmalıdır, hepsini bilir.

Yürüyor. Düşünüyorum da, belki gerçekten bir işi vardır. Örneğin yirmi beş yıllık yalnızlığını iyi bir fiyata bozdurabileceği bir işletme arıyor olabilir. Bu kente dair her şeyi bilir dedim ama, öylesi bir yere daha önce denk gelmediğini unutmadan ekleyelim. Gerçi zenginlik peşinde değildir o, bozdurursa büyük bir yükten kurtulmak için bozduracaktır yalnızlığını. 

Bir köşebaşında durdu, daha doğrusu durduruldu. Meczubun biri yine bir şeyler isteyecek. Siz de iyi bilirsiniz ki, birinden bir şeyler istemenin temel koşulu samimiyettir. Tabii olarak işinin ehli bu meczup da aralarında kısa süreli bir samimiyet inşa etmek adına hayat hikayesini anlatmaya başladı ona. Dinliyor, demek ki sarhoş.

Yine bir köşebaşında durdu. Bu sefer kendiliğinden durdu. Çantasından bir sigara almak için yeltendi. Çantasının içinde bira kapakları, tek kullanımlık ama hiç kullanmayacağı, yüzünde bin bir farklı restoran ismi taşıyan mendiller, yine yüzünde bilmem ne mahkemesinin mührünü taşıyan ve artık vazifesini tamamladığı için bir müsvedde olarak azad olunmuş, işlevsiz, ilgisiz kalan evraklar, kördüğüm olmuş kulaklıklar var. Kafasının içi de farksız. Hiçbir zaman kullanılmayacak, faydasız ve birazdan bir daha dönmemek üzere aklından çok uzak diyarlara uçup gidecek karanlık düşüncelerle dolu. İşte, ona "sigara yak" diyen fikir kayboldu birden. Sigara paketini parmak uçlarından atıp çantasını karıştırmayı bıraktı.

Halı, koltuk ve perde yabancı, salon ve oturma odası soğuk geldi şimdi. Şu an gerçekten evde olmak istemez. Üç yıl önce bir sabaha karşı, Haliç'in bir anda beliren sisleri ve ifadesiz balıkçıları arasında Galata Köprüsü'nü geçerken, alacakaranlıktan boğulmuş, gözlerinden uyku aka aka nasıl da evde olmak istiyordu oysa. Şu an niçin evde olmak istemez? Bir işi olmalı.

Sokakta olmak, pahalı yemekler, pahalı içkiler, pahalı giysiler içinde dahi dışardan bakan gözce ucuz, basit ve bayağı bir yaşantının yansıması olarak algılanıyor. Böyle bir yargıda bulunan insanın belki hakkı var. O şimdi, üzerinde birkaç gün önce bilmem kaç liraya satın aldığı pantolonuyla bir merdiven basamağında otururken gelip geçenlerce yadırgansa da insanlara kızmıyor. Rahatsız ola ola kısa oturuşuna devam ediyor.

"Yürümeye devam etmeliyim" diye düşünmüş olacak ki kalktı. Bir işi olmalı. Yürüyor, bay Kolomb'un sözde keşif yolcuğu sürüyor. Sürsün de. Madem ki işlerini erkenden bitirmiş, doya doya yaşasın hiçliğini. Fakat beni kandıramaz, bir işi olmalı. Yürüsün bakalım, deniz ve yosun kokan sahil boylarından sigara ve kötü parfüm kokan bar salonlarına. Daha önce başı önde Sirkeci Garı'nın mermer holünü arşınlarken, Fethiye'de bir kızılçam'ın gölgesinde yatarken veya Karadeniz yaylalarında gözlerini bulutlara vururken bulamadıysa, bu sefer ne yapıp edip bulmalı işini. Yürüsün, sonra bir köşebaşında dursun veya durdurulsun. Elbet bir gün kendisini kendisiyle tanıştıracak bir yol ayrımına rastlayacaktır, işi bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder