Bay B., Beyoğlu'nda, Asmalı Mescit civarlarındaki o hep uğradığı havadar mekanda, henüz üç gün önce birlikte olduğu ve sabaha kadar yaşadıkları tuhaf kesitlerde ondan epeyce yakınlık gördüğü, buna mukabil samimi olarak kendini açtığı Bayan Ö.'yü, o sıralar ayrılmak üzere olduğu sevgilisi ile gördü.
Adeti olduğu üzere, hayata dair bıkkın hissettiği diğer sabahlarda olduğu gibi, Beyoğlu'ndaki o aylak yürüyüşlerinden birine çıkmıştı. Yürüyüşünü bir cin tonikle nihayetlendirmek için girdiği bu mekanda oldu karşılaşma.
Bayan Ö., yanındaki adama heyecanla bir şeyler anlatıyordu. Yanakları domates gibi kızarmıştı. Bayan Ö. biraz içki içmeyiversin, yanakları hemen al al olurdu. Bay B., Bayan Ö'nün erken sayılacak bu saatte içki içmesine şaşırmış olsa da pek yadırgamadı.
Bay B., Bayan Ö'den uzak bir köşeye oturmak istedi, ama onu selamlamadan geçesi de yoktu. Kendisine bu denli ilgi duyan, vakit geçirmekten keyif aldığı, kibar ve iyi niyetli olduğunu düşündüğü birine onu zor durumda bırakmayacak basit bir selamdan geri durmanın, onu görmezden gelmenin kabalık olacağını düşündü.
Bay B, Bayan Ö.'nün yanından geçerken masayı başıyla selamlayıverdi. Bayan Ö., bir an için Bay B.'yi gördü, Hemen yüzünü öne eğdi. "Ne kadar tuhaf bir davranış" diye düşündü Bay B. "Bir selam da veremez miydi?"
Yaz geldiği için barın tüm kapıları açıktı. Aynı zamanda klima ve pervaneler de çalışıyordu. İçerisi aydınlık, ferah ve huzurluydu. Yine de sık sık uğradığı, aşina olduğu bu mekanda uzun uzadıya kalmak istemedi Bay B. "Burası benim uğrak mekanım, rahatsız olduysa Ö. gidebilir" diye kindar bir inatla muamele etmek istemedi. Hem selamına karşılık alamamak ufak bir rahatsızlık yaratmıştı onda, yani esas rahatsız olan oydu. Ne istediğini sormak için gelen garsondan cin tonik rica etti.
Hafif bir burukluk, hayal kırıklığı da duydu içinde. "Ama üzüntüm aşk veya kıskançlıktan değil, yeterince insancıl olamamasından" diye düşündü.
Bayan Ö. ve sevgilisi, ilişkilerine dair ortaklaşa sorunlarını konuşuyor gibiydiler. Bay B. suçluluk duygusuyla yüzünü ekşitti, "Yaşam her zaman hoş, incelikli şeylerle, kibar selamlaşmalarla, sıcak gülümsemelerle dolu değil, Bayan Ö.'nün karşılık vermemekte belki hakkı var, sorunlarını tartışmaya iyice dalmış görünüyor."
Bay B., kısa sarı saçlarını avuçlayarak kafasını başka başka yönlere çevirdi sonra. "Şunlara bak, hep aynı tarz eğlenceler." diye düşündü. Kahve içip fotoğraf çektirenler, daha kötüsü bununla neşelenenler... Kendini de bu daireye dahil ediyordu. "Yine buradayım. Hep aynı tarz eğlenceler..." Kendinden sıkılmak için vesile bulmakta zaten hiç zorlanmazdı.
Bay B.'nin dört gün sonra aniden telefonu çaldı. Arayan Bayan Ö.'ydü. Bu arama pek heyecanlandırmamıştı onu. Ama ortada telefonu açmaması için bir sebep de yoktu. Akşamında Beyoğlu'nda, büyük bir otelin terasındaki barda Bayan Ö. ile buluştular. Sırtlarını bara vermiş, yüksek bar taburelerinde oturarak dans edenleri izliyorlardı. İkisi de henüz alkolün tesirinde olmadıklarından havada tuhaf bir gerginlik de seziyordu Bay B. İnsanlara bakmaya devam etti. "Hep aynı tarz eğlenceler." diye geçirdi yine.
Bay B., bir süre sonra üçüncü viskisini söyledi. "Ne kadar iyi bir içki" diye düşündü, "hem göğsümü ısıtıp yumuşatıyor, hem daha iyi düşünmemi sağlıyor." Gecenin içinden konuşmadan manzaraya bakıyorlardı. Yumuşak tepeleri ve muğlak silüetleriyle İstanbul'un o bildik ama eskimeyen duruşu ikisine de huzurlu bir boşvermişlik yüklüyordu.
Bay B., Bayan Ö.'nün elini tuttu. Bayan Ö., kopuş anına kadar Bay B'nin elinin üzerinde sürüyerek sanki bunu yapmak mecburiyetindeymiş gibi elini çekti. O an gece biraz daha durgunlaştı.
Bay B., "Her şeyi konuşmanın gereği yok değil mi?" dedi.
"Evet" dedi Ö., "Konuşmadan konuşuyoruz."
Kısa bir süre sustular. Bay B., "İstanbul bile sessizlikle konuşuyor" diyerek güldü.
"Kapalı kutu gibisin, ne istediğini, ne hissettiğini anlatsan..." dedi Ö.
"Kırılgan insanlardan böyle cesur çıkışlar bekleyemezsin, hem ne düşündüğümü ben de bilmiyorum, sadece yaşıyorum. Şu an aynı manzarayı paylaşıyoruz ve bu güzel" dedi B.
Ö. de düşünceliydi, vicdanen onu rahatsız eden bir şey olduğu çok belliydi yaşadıklarında. Kendini herkese karşı, belki en çok kendine karşı sorumlu hissediyordu. "Yine de seni anlıyorum, senin de beni anladığını biliyorum. Az bulunur bir şey." diyerek hafif bir gülümsemeyle B.'nin gözlerinin içine baktı.
Çevresinden anlayış bekleyen iki insanın kısa süreli ve çarpıcı bir karşılaşmasıydı bu. İkisi de içinden durmaksızın düşünmesine rağmen konuşmuyorlardı. Ama bu sefer gerginlikten eser yoktu. Mutlak bir samimiyet hakimdi ortama. Birbirlerine karşı uzaktan uzağa bir sahiplenicilikleri vardı. Yine sessizlik oldu.
Bay B. bir içki daha söyledi. O sıra bir tanıdık görüp kısa bir konuşmaya daldı. Döndüğünde Bayan Ö.'ye hırkasını verdi. Yine de üşür gibi ürperdi Ö. "Seni bir taksiye kadar geçireyim" dedi Bay B.. Bayan Ö. kafasını yukarı aşağı sallayarak kayıtsız bir onay verdi.
Bunun incelikli bir kopuş olduğunu o an ikisi de biliyorlardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder