1 Haziran 2016 Çarşamba

Bir Ölüm

   Son perde de oynanıp oyun bittikten sonra,  "vasat oyuncular, güzel senaryo" (hiçbir şeyi tam beğenmezdi) diye geçirdi içinden. Kafasında sonraki oyuna dair soru işaretleriyle alkışlamaya başladı sahnedekileri. Takıntı derecesindeki meraklılığı ve bir sonraki oyunun 3 ay sonra oluşu gerginligini daha da arttırdı. Bu haline ek bir de girişte ikram edilen kokteyllere rağmen bilete verdiği paranın karşılığını alamadığını düşündü. Para umrunda değildi ancak "karşılık" bütün ilişkilerinde gözettiği bir ögeydi. İyice tadı kaçtı. Hatta bir ara galeyana gelip kulise girmeyi düşünse de neden sonra bunun makamının ağırlığına uygunsuz düşecek bayağı bir hareket olacağında karar kıldı. Giderayak kendini küçük düşürmeye gerek yoktu. Bir şeyleri geciktiriyor gibi usul usul paltosunu giyip yavaşça arabasına yürüdü.

   Her zaman yaptığı üzere şoför koltuğuna oturduğu an aynalarını kontrol etti ve henüz motoru çalıştırmadan emniyet kemerini taktı. Kuralcı karakterinden asla taviz vermezdi. Hatta insanların gözüne batması içten içe hoşuna giderdi. Yıllar yılı vites değiştirdiği anlar dışında yol boyunca  iki eliyle sıkıca tuttuğu direksiyonunu (bu da bilindik takıntılarından biriydi) son kez bıraktı. Asansörü kullanmadı. Eve girdi, soyunup dökündü. Duş aldı. En güzel takım elbisesini giydi (intiharı kutsamak onun için okuduğu romanlardan bir özentiydi). Tabancasına susturucuyu takıp yatağında oturmuş son anlarını yaşarken izlediği tüm tiyatroları düşündü. Nedense o meşhur "oyunlarla yasayanlar" yeni bir anlam kazandı. Başka bir şey (belki kendini) çağrıştırmıştı o an. Üzerine şairin dizeleri belirdi gözünün önünde. "Kimse duymadan ölmeliyim / ağzımın kenarında bir parça kan bulunmalı". Belli belirsiz, zoraki güldü. Namluyu ağzına aldı, çok önceleri aldığı kararı uyguladı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder