4 Temmuz 2025 Cuma

Hilal

Bir ölünün ismi hala bismillahım

Daktilomda aşınan harfım, hatıralarım

Ne çok kişi duysa kızardı

Hele biri var ki sır gibi saklarım


Hilal kaşlı bir hilal belki duysa kızmazdı

İpek siyah saçlarını bu kez özenle taramış

En seçkini tercih ettiğim yaptırımların 


Bir vehim bir sızı gece gündüz onu düşlüyorum

Her şeyi birden değil tek onu istiyorum

Onu düşlemenin bilmem kime ne faydası var

Benden bihaber olmanın ona hiç mi zararı yok


Hilal kaş, hilal kız, yaz uzak, semaver sıcak

Birden içinin ısınması erkekoğlunun

Viyana bahsi açılınca kendinden yabancılaşması

Kar içinde hormonuyla böbürlenmek mirası

Eskiden esmer sevmezdi uzaktı bundan

Bir dirinin ismi oldu şimdi bismillahı

29 Haziran 2025 Pazar

Bir Temizlik Arayışı

Yaşantımı ayıplamayın

Yaşantım bir temizlik arayışı

"Kavgalar, suçlar pak mıdır?" kim demişti

Kanla da yapılsa temizlik imandandır


İstediğini elde etmek kadar ümit kırıcı şey yoktur demiş Haldun Taner

"Kavgalar, suçlar ümit kırıcı değil mi?" kim demişti

Koruçam Birahanesi, Pera'daki Rixos Oteli

Keller ve fodullar sabahtan gecesine

Kravatlar ve tesbihler çarşambadan cumaya çelişir


Çantamda Ziya Osman öyküleri rabbim eksik etmesin

Her aşkta bir kavga, her kavgada ne çok suçlar buluruz

"Başlanan her öyküyü bitirmek elzem değil" kim demişti

Yine de her hediye sahibine verilmeli


Domates kurusu, kekik kurusu, bana gül kurusu

Tazesini muhafaza edemem pek çok şeylerin

"Yaş kırktan yukarısı nostalji" kim demişti

Kalp sektesi, nevazil, ajansta ihtilal bildirisi

Hazır çarşıya inmişken bir de dondurma yiyelim


Ey arkadaş, çoğu arkadaş insana dokunuyor

Hele aşk! "Sevelim sevilelim" kim demişti

Severken kendimizi kirletmemeli

İstediğimi elde ettim ve dedim size sevmek yasak

Dediğim dedik sizlere buyruğumdur bir temizlik arayışı

Ümidim kırılmadı aldım kabul ettim eskisinden sağlamım

Kalbimi sormayın istediğimi elde ettim bir temizlik arayışı

19 Haziran 2025 Perşembe

Gönderilmeyen Mektuplar

     Hepimizin hayatında daha önce yakın ilişkiler kurduğu, sonraları öyle veya böyle bir sebeple, bu sebep ölüm de olabilir, yollarının ayrıldığı, ancak onlara karşı herhangi bir kırgınlık beslemediği, hatta daha ziyade özlem duyduğu, gündelik hayatında başına gelenleri, olaylar hakkındaki düşüncelerini, "bunu ondan başkası anlamaz" dediği hislerini paylaşmak istediği insanlar vardır.

    Bu çeşit "geçmiş kırıntısı" insanlara ben de sahibim, hem de bolca sahibim. Ama şu sıralar birinin yokluğu ağır basıyor. Gerçi bu duruma yokluk demek tam olarak doğru bir tarif değil. Bir insanın maddi varlığı ile yanınızda olmaması onun hayatınızdaki mevcudiyetini sakatlamaz. Ben daha ziyade insanların nezdimdeki manevi varlıkları, ruh dünyamda canlandırdıkları ile ilgilenirim.

    Konuyu dağıtmayalım, manevi varlığıyla uzaktan uzağa size eşlik eden bu geçmiş dostlarınızla iletişim kurmayı reddeder misiniz bilmiyorum. Ben reddetmem, belirli şekillerde onlarla iletişimde kalmaya devam ederim. En sevdiğim yöntemlerden biri ise onlara gönderilmemiş mektuplar yazmaktır.

    Bu alışkanlığı haddinden fazla romantik bulanlarınız olacaktır. Bence de öyle, beni yakından tanımayanların sandıklarının aksine, gündelik hayatımda öyle sulu bir romantizmin kölesi değilim. Çeşitli sebeplerle hayatımda kalamayan insanlara devamlı olarak mahcubiyetimden ötürü yüzüm kızara kızara mektuplar yazmayı abes bulurum. Ancak katı kalpler ve katı kalıplar arasında sıkışıp kaldığımız bazı günler bir kaçış yolu arayarak zihnimizdeki ideal imajıyla belki eskisinden daha çok sevdiğimiz "geçmiş insanımıza" bir mektup yazmak hakkını da kendimizde bulmalı, kendimizi biraz olsun şımartabilmeliyiz.

    Örneğin geçmiş insanınız size birkaç film önermiş, sizinse o filmleri izlemek belki yıllar sonra aklınıza gelmiş olabilir. Bir mektupla o filmi neden hiç beğenmediğinizi anlatmayı deneyin. Veya ilk kez bir beşiktaş maçına gitmişseniz, artık hayatınızda olmayan o fanatik beşiktaşlı dostunuza tribündeki tecrübenizi yine o eski lakayt ve samimi üslubunuzla anlatabilirsiniz.

    Böyle bir iletişimden niçin mahrum kalalım? Hem şunu da belirteyim ki bugünün dünyasında insanın kalbini yumuşatmak için çareler üretmesi, kendine imkan yaratması gerek. Başka türlüsü dayanılmaz olur. 

17 Haziran 2025 Salı

Karşılaşma

    Bay B., Beyoğlu'nda, Asmalı Mescit civarlarındaki o hep uğradığı havadar mekanda, henüz üç gün önce birlikte olduğu ve sabaha kadar yaşadıkları tuhaf kesitlerde ondan epeyce yakınlık gördüğü, buna mukabil samimi olarak kendini açtığı Bayan Ö.'yü, o sıralar ayrılmak üzere olduğu sevgilisi ile gördü.

    Adeti olduğu üzere, hayata dair bıkkın hissettiği diğer sabahlarda olduğu gibi, Beyoğlu'ndaki o aylak yürüyüşlerinden birine çıkmıştı. Yürüyüşünü bir cin tonikle nihayetlendirmek için girdiği bu mekanda oldu karşılaşma.

    Bayan Ö., yanındaki adama heyecanla bir şeyler anlatıyordu. Yanakları domates gibi kızarmıştı. Bayan Ö. biraz içki içmeyiversin, yanakları hemen al al olurdu. Bay B., Bayan Ö'nün erken sayılacak bu saatte içki içmesine şaşırmış olsa da pek yadırgamadı.

    Bay B., Bayan Ö'den uzak bir köşeye oturmak istedi, ama onu selamlamadan geçesi de yoktu. Kendisine bu denli ilgi duyan, vakit geçirmekten keyif aldığı, kibar ve iyi niyetli olduğunu düşündüğü birine onu zor durumda bırakmayacak basit bir selamdan geri durmanın, onu görmezden gelmenin kabalık olacağını düşündü.

    Bay B, Bayan Ö.'nün yanından geçerken masayı başıyla selamlayıverdi. Bayan Ö., bir an için Bay B.'yi gördü, Hemen yüzünü öne eğdi. "Ne kadar tuhaf bir davranış" diye düşündü Bay B. "Bir selam da veremez miydi?"

    Yaz geldiği için barın tüm kapıları açıktı. Aynı zamanda klima ve pervaneler de çalışıyordu. İçerisi aydınlık, ferah ve huzurluydu. Yine de sık sık uğradığı, aşina olduğu bu mekanda uzun uzadıya kalmak istemedi Bay B. "Burası benim uğrak mekanım, rahatsız olduysa Ö. gidebilir" diye kindar bir inatla muamele etmek istemedi. Hem selamına karşılık alamamak ufak bir rahatsızlık yaratmıştı onda, yani esas rahatsız olan oydu. Ne istediğini sormak için gelen garsondan cin tonik rica etti.

    Hafif bir burukluk, hayal kırıklığı da duydu içinde. "Ama üzüntüm aşk veya kıskançlıktan değil, yeterince insancıl olamamasından" diye düşündü.

    Bayan Ö. ve sevgilisi, ilişkilerine dair ortaklaşa sorunlarını konuşuyor gibiydiler. Bay B. suçluluk duygusuyla yüzünü ekşitti, "Yaşam her zaman hoş, incelikli şeylerle, kibar selamlaşmalarla, sıcak gülümsemelerle dolu değil, Bayan Ö.'nün karşılık vermemekte belki hakkı var, sorunlarını tartışmaya iyice dalmış görünüyor."

    Bay B., kısa sarı saçlarını avuçlayarak kafasını başka başka yönlere çevirdi sonra. "Şunlara bak, hep aynı tarz eğlenceler." diye düşündü. Kahve içip fotoğraf çektirenler, daha kötüsü bununla neşelenenler... Kendini de bu daireye dahil ediyordu. "Yine buradayım. Hep aynı tarz eğlenceler..." Kendinden sıkılmak için vesile bulmakta zaten hiç zorlanmazdı.

    Bay B.'nin dört gün sonra aniden telefonu çaldı. Arayan Bayan Ö.'ydü. Bu arama pek heyecanlandırmamıştı onu. Ama ortada telefonu açmaması için bir sebep de yoktu. Akşamında Beyoğlu'nda, büyük bir otelin terasındaki barda Bayan Ö. ile buluştular. Sırtlarını bara vermiş, yüksek bar taburelerinde oturarak dans edenleri izliyorlardı. İkisi de henüz alkolün tesirinde olmadıklarından havada tuhaf bir gerginlik de seziyordu Bay B. İnsanlara bakmaya devam etti. "Hep aynı tarz eğlenceler." diye geçirdi yine.

    Bay B., bir süre sonra üçüncü viskisini söyledi. "Ne kadar iyi bir içki" diye düşündü, "hem göğsümü ısıtıp yumuşatıyor, hem daha iyi düşünmemi sağlıyor." Gecenin içinden konuşmadan manzaraya bakıyorlardı. Yumuşak tepeleri ve muğlak silüetleriyle İstanbul'un o bildik ama eskimeyen duruşu ikisine de huzurlu bir boşvermişlik yüklüyordu.

    Bay B., Bayan Ö.'nün elini tuttu. Bayan Ö., kopuş anına kadar Bay B'nin elinin üzerinde sürüyerek sanki bunu yapmak mecburiyetindeymiş gibi elini çekti. O an gece biraz daha durgunlaştı.

    Bay B., "Her şeyi konuşmanın gereği yok değil mi?" dedi.

    "Evet" dedi Ö., "Konuşmadan konuşuyoruz."

    Kısa bir süre sustular. Bay B., "İstanbul bile sessizlikle konuşuyor" diyerek güldü. 

    "Kapalı kutu gibisin, ne istediğini, ne hissettiğini anlatsan..." dedi Ö.

    "Kırılgan insanlardan böyle cesur çıkışlar bekleyemezsin, hem ne düşündüğümü ben de bilmiyorum, sadece yaşıyorum. Şu an aynı manzarayı paylaşıyoruz ve bu güzel" dedi B.

    Ö. de düşünceliydi, vicdanen onu rahatsız eden bir şey olduğu çok belliydi yaşadıklarında. Kendini herkese karşı, belki en çok kendine karşı sorumlu hissediyordu. "Yine de seni anlıyorum, senin de beni anladığını biliyorum. Az bulunur bir şey." diyerek hafif bir gülümsemeyle B.'nin gözlerinin içine baktı.

    Çevresinden anlayış bekleyen iki insanın kısa süreli ve çarpıcı bir karşılaşmasıydı bu. İkisi de içinden durmaksızın düşünmesine rağmen konuşmuyorlardı. Ama bu sefer gerginlikten eser yoktu. Mutlak bir samimiyet hakimdi ortama. Birbirlerine karşı uzaktan uzağa bir sahiplenicilikleri vardı. Yine sessizlik oldu.

    Bay B. bir içki daha söyledi. O sıra bir tanıdık görüp kısa bir konuşmaya daldı. Döndüğünde Bayan Ö.'ye hırkasını verdi. Yine de üşür gibi ürperdi Ö. "Seni bir taksiye kadar geçireyim" dedi Bay B.. Bayan Ö. kafasını yukarı aşağı sallayarak kayıtsız bir onay verdi.

    Bunun incelikli bir kopuş olduğunu o an ikisi de biliyorlardı.

21 Şubat 2025 Cuma

Mutlak

Bin milyon yıl oldu bunadı bulutlar
Yazgı kitabesinin satır araları hala dar
Zihni dolaştı 
Derisi damarları buruş buruş oldu
Ubara Tutu beklediği o gelecek mi diye 
Bugün hala etrafını yoklar

İsrailoğulları ve Babiller Mezopotamya'da 
Pür dikkat tetikte
Yaşıyorum istiyorum diyor 
Ötede yankılanan derebeyinin sesi de
Sened-i ittifak bir yana dursun 
Şükür padişahım penisilin ve umut var

Beyazla siyah dövüşünü bitiremedi 
Sulh şimdilerde uzak
Güneş'e astığı bir ipe dizdi
Lydia'lı dedem domateslerini
Şimdi baktım ne yazık 
Hepsi hala ıslak
Tekerlekler yuvarlandı ateşler söndüler
Sen on dördüncü Louis 
Sen evet devletsin kim bilir neler değilsin
Büyük göçle beklenen sükun Göktürkler'i de bulmadı
Gerçi henüz hiçbirimizi bulmadı beklenen mutlak
İki bin beşli Sude ve Çınar'la kaderleri ortak